Sene 1999 civarı. Aklımız
yeni yeni yetti, ibnelikler haytalıklar sınır tanımıyor; yaşama ufaktan
alışıyoruz. İlk defa taşındık. O çocukluğumu geçirdiğim mahalleden siktir olup
gitme vakti gelmişti. Onca kırdığım camlar, dövdüğüm sokak çocukları (sokak
çocuğundan kastım ailesinin piç yetiştirdiği bebeler)… Hepsi ama hepsi geride
kalacaktı.
Bir yandan da yeni
mahallede yeni piçliklere imza atacağım için heyecan, çocukluk hali tabi. Orada
da cam kırıp çocuk dövecektim. Küçük bebe yaşıma rağmen çok olgun davranırdım,
kızları siklememe olayı o yıllarda bile
vardı yani. Valla küçükken çok efendi, dininde imanında bir sosyal inek
rolündeydim. Biraz büyüyüp de 2000 yılında bilgisayarla tanışana kadar tabi.
Amına koyduğumun bir tane bebesi vardı, hiç unutmam o kavatı. Dondurma yemeye
çalışsam gelir (dondurma değil de o zamanın Eskimoları diyelim; bilen bilir.),
bir tane çakar yere düşürürdü dondurmamı. Ben de her gördüğüm zaman ağzını
yüzünü siker köşeye atardım o çocuğu.
Biraz büyüyüp de
araştırmalara falan başlayınca, birden şu 11 eylül saldırısını gördüm
internette. “Hadi bizi de vururlarsa..” diye günlerce uyuyamamıştım amına
koyim. Her neyse, biraz daha büyüdük, liseli olduk. Aşık olduk haliyle… Lisede
başarısıyla ve efendiliğiyle konuşulan –tabi ki hocaların yanında- ama okulun
sosyal ortamında her gün bir olay çıkartan haytanın tekiydim. Hocalara saygılı
olduğum için beni hep iyi olarak anarlar, hepsinin karnı ağrısın. Bende
emekleri çok, bugünüme gelmemde ailem kadar payları var…
Aşktan girdim aileden
çıktım, ne biçim bir psikolojiye girdiysem yazarken. Neyse bi lise aşkım vardı
benim, adı Başaktı. Hiç unutmam onu. Çok çektirmişti bana, onun yüzüne polislik
olsam bile beni elinin tersiyle iterdi. Eski zamanda nerde öyle asi repçiler,
Ahmet Kaya babamız gibi adamdı vesselam. Gecelerimde hep Beni Vur şarkısını
dinlerdim, tarih 2005’in son günleri, ta o zamanlar…
Dalgın dalgın gezerken
gecenin bir karanlığında, birden telefonum çaldı. O zamanın pısırıklığı da var
işte, açtım iki geveledim hiç isme bakmadan. En güvendiğim dostum, can yoldaşım
dediğim adamdı; adı batsın orospu çocuğunun. Şerefsiz herifle geçen
konuşmalarımız aklıma mıh gibi kazındı, o günkü konuşmalar aynen şöyleydi:
O: Nerdesin lan ?
Ben: Ne diyon amına koyim,
sen kimsin?
O: Ben ***, tanımadın mı
kaç yıllık arkadaşın.
Ben: Sen miydin ya,
sahildeyim kardeşim geziyorum sen nerelerdesin?
O: Neyse kes zırvalamayı,
Başaktan uzak dur. Artık sevgilim, en ufak bi ters hareketinde seni öldürürüm.
Ben: Senden korkan senden
beter olsun lan, adamsan yerini söyle geberticem seni !
…
Öyle işte, en sevdiğim
dostum beni öldürmekle tehdit etti. Ben, yenilmezliğin zevkini tadan Mentalist
Adam, ilk darbemi dost cepheden aldım. İşte o günden başladı kızlara
düşmanlığım.
Şöyle düşünün,
benzetmelerim güzeldir bak gelen mesajlarda onu fark ettim. Neyse, betimlemeye
geçiyorum.
Filmlerde olduğu gibi,
hani bir tane çocuk bir yere yeni gelir oranın godaman bebeleri artistlik yapar
laf dalaşı olur falan sonra yeni geleni toplanıp evire çevire döverler. Sonra o
yeni gelen çocuk giderken bi adam gelir onu kulübüne götürür. Orada kas yapar,
antrenmanıymış, idmanıymış… Hazırlanır, sürekli içerisinde bir intikam duygusu
vardır. Sonunda gider hepsinin ağzını yüzünü dağıtır egemenliği alır hani.
İşte, aşk mahallesine yeni
girmiştim. Oranın sahipsiz meleğine sahip çıkmaya çalışırken dost dediğin adam
gelip onu alır. Sonra tehdit eder, hayattan çok fena bir tokat yersin. Sonra
yıllarca tecrübe edinirsin, ve birden bi adam çıkar karşına. Seni yanına alır.
O usta yoda falan değil eheheh. Seni bir süre eğitir, sonra kendini hazır
hissedersin. Bazen ustana bile kafa tutarsın, o usta seni evire çevire siker
adam eder geri. Sana mütevazi olmayı aşılar. Yıllar, aylar, günler geçer. Bir
gün o hocan “yolun açık olsun evlat..” der. Tam donanımlı bir intikam makinesi
haline gelirsin.
Her bi siki önceden
araştırmıştım, fakat çöm olduğum için onları anlamamıştım bir de yanlış
öğrenmiştim bu yüzden bir şey yapamamıştım. O hoca bana yolumu gösterdi,
bulamadığım taktiklerde kendi taktiğimi üretmeyi gösterdi…
Bu şekilde ortamın aranan
kanı oldum, herkesten üst bir rütbede gibi olmuştum ve tam bir “mentalist adam”
olmuştum. O hocam gibi her şeyin gelebileceği en son nokta oldum. Her şeye
gücüm yeter oldu. Psikoloji dünyasının piri olmuştum. Söylediğim 4 cümlenin
dördünde de ayrı telkin, ve her istediğimi yaptırabilme gücü…
Vay be, vay amına koyayım.
Hassiktir.
Ve beklenen gün geldi,
intikam günü. Beni süründüren Başak’ı süründüremesem de o nesilden intikam alma
isteği. Çünkü ben yeniden doğmuştum. Etrafımdaki bütün herkesi kendimden
uzaklaştırmıştım. Artık yalnızdım.
Kocaman hayat maratonunda
tüm destek ekipmanlarımı bıraktım yani. Ve etrafımdakilerin beni sadece
çıkarları doğrultusunda kullandıklarını öğrendim ; onları hayatıma geri alma
isteğim iyice azaldı… Birden önüme bir kız çıktı, eheheh tesadüfe bak seeen.
Ama kız harbi taştı, biraz
da zengin. Entel bi ergen gibi “dünya benim eheh heheh swh :)))))))))))”
ayağına yatan bi kız. Tanıştık falan, stratejiyi bildiğim için hemen ele
geçirdim onu. Tam 6 ay, dile kolay. 6 ay boyunca denek gibi kullandım,
karakterler arası değişiklik yaptım, istediğim gibi şekillendirdim ve artık tek
bir kişiye bağlı kalmaktan sıkıldım. Test aşaması bitti, artık beta sürümü
yayınlayabilirdim. Kızı 6 ay sonra terk ettim, bok yoluna girdi kız. Hayata
küstü, hatta intihar bile etti. Neyse, kız en son psikolojik tedaviye
başlamıştı duyduğum o amına koyayim. Doğal tabi, karakterler arası geçişten
laşk olmuştu ehehehehehe. Tek o değil, onun dışında bıraktığım hiçbir kız
kendine gelemedi, aylar geçmesine rağmen hala seni seviyorum diyenler var. Ordu
kurmalarından korkuyorum lan, psikolojik sikiş yaşayanlar ordusu. Ahahaha,
sabahın bir körü ne güldüm lan.
Yılların acısını taşıyan
Mentalist adam, artık intikamını almaya başladı (cinayet romanı yazıyo gibi
hissettim afdalşsjgadgşkjdş). Kendimi aştım, artık telkin işini bedenime
serpiştirmiştim. Bedenimle herhangi bir konuşmanın gidişatını değiştirip,
vatani bir mesele bile olsa boktan bir konuya getirip geri o önemli konuya
getirebiliyorum ve karşıdaki bunu iyi bir şeymiş gibi anlıyor.
En ilginç yanı bu konu
değişimini kendilerinin yaptıklarını sanıyorlar.
Çok garip değil mi ?
Karşıdaki kişinin senin
düşüncelerine etki edebilmesi ?
Senin ruh halini ŞAŞKINLIK
olarak değiştirmesi?
Ve senin buna inanamaman,
inkar etmen…
Tuhaf gerçekten değil mi ?
Mesela sen, bu yazıyı
okuyan sen. Karşımda olsan, herhangi bir konuyu konuşsak. O konuda bana boyun
eğip benim düşüncelerini kabul etmeni bedenimle telkin edebilirim. Böyle ilginç
yanlarım da vardır hani.
Bak bana bunu okuyan insan,
karşındaki sıradan bir yazar değil…
İnsanların dikkatini
farklı yöne çekip, istediği gibi kontrol edebilen bir yazar.
İstediği an, sadece
istemesi yeten ve her istediğini hayata geçirebilen bir yazar.
Her şeyin gelebileceği en
son nokta olan bir yazar…
Bir kişinin delirmesine
yol açabilecek bir yazar…
Sıradan insan taklidi
yapmam seni ve sizi yanıltmasın…
Dünya sıradan insanların
zeki taklidi yaptığı bir yerdir.
Adamı ruh halinden ruh
haline sokarım konuşmam içerisinde, ruhu bile duymaz…
Ve işin en güzel
yanlarından birisi, bunu inkar ederler.
Fakat yapan yapıyor, bilin
yani.
Bu yazıyı yazma amacımı
ben bile bilmiyorum amına koyayım, fakat blogun boş durmasından iyidir. Bu yazı
sizin kendinize güveninizi, başarı oranınızı arttıracak bir yazıdır. Bu yazı,
bir hayatın değişimini anlatan bir yazıdır. Ve bu yazı…
Hayatta ne yapıp
yapmamanız gerekeni anlatan bir yazıdır.
Hadi selametle.
Not: Bu yazı başta Ahmet
Kaya ve diğer slow türkülerle akabinde metal ve R&B şarkılarla devam eden bir
playliste göre yazılmıştır. Adamı hassas noktalarından vurmak amaçlanmıştır,
üzerinde çalışılırken sessiz bir oda içinde
karanlıkta dalgın dalgın oturulan bir vakitte cama arkadaş tarafından
atılan taştan dolayı sandalyeden “annannnıskkyyyyym” tepkisiyle düşme sahnesine
şahit olunup defalarca işeme ve sıçmak için tuvalete kalkılmış; ayrıca birçok
olaya tanıklık etmiş bir yazı dizisidir.