22 Temmuz 2012 Pazar

Amele



Sene 1999 civarı. Aklımız yeni yeni yetti, ibnelikler haytalıklar sınır tanımıyor; yaşama ufaktan alışıyoruz. İlk defa taşındık. O çocukluğumu geçirdiğim mahalleden siktir olup gitme vakti gelmişti. Onca kırdığım camlar, dövdüğüm sokak çocukları (sokak çocuğundan kastım ailesinin piç yetiştirdiği bebeler)… Hepsi ama hepsi geride kalacaktı.

Bir yandan da yeni mahallede yeni piçliklere imza atacağım için heyecan, çocukluk hali tabi. Orada da cam kırıp çocuk dövecektim. Küçük bebe yaşıma rağmen çok olgun davranırdım, kızları siklememe  olayı o yıllarda bile vardı yani. Valla küçükken çok efendi, dininde imanında bir sosyal inek rolündeydim. Biraz büyüyüp de 2000 yılında bilgisayarla tanışana kadar tabi. Amına koyduğumun bir tane bebesi vardı, hiç unutmam o kavatı. Dondurma yemeye çalışsam gelir (dondurma değil de o zamanın Eskimoları diyelim; bilen bilir.), bir tane çakar yere düşürürdü dondurmamı. Ben de her gördüğüm zaman ağzını yüzünü siker köşeye atardım o çocuğu.

Biraz büyüyüp de araştırmalara falan başlayınca, birden şu 11 eylül saldırısını gördüm internette. “Hadi bizi de vururlarsa..” diye günlerce uyuyamamıştım amına koyim. Her neyse, biraz daha büyüdük, liseli olduk. Aşık olduk haliyle… Lisede başarısıyla ve efendiliğiyle konuşulan –tabi ki hocaların yanında- ama okulun sosyal ortamında her gün bir olay çıkartan haytanın tekiydim. Hocalara saygılı olduğum için beni hep iyi olarak anarlar, hepsinin karnı ağrısın. Bende emekleri çok, bugünüme gelmemde ailem kadar payları var…

Aşktan girdim aileden çıktım, ne biçim bir psikolojiye girdiysem yazarken. Neyse bi lise aşkım vardı benim, adı Başaktı. Hiç unutmam onu. Çok çektirmişti bana, onun yüzüne polislik olsam bile beni elinin tersiyle iterdi. Eski zamanda nerde öyle asi repçiler, Ahmet Kaya babamız gibi adamdı vesselam. Gecelerimde hep Beni Vur şarkısını dinlerdim, tarih 2005’in son günleri, ta o zamanlar…

Dalgın dalgın gezerken gecenin bir karanlığında, birden telefonum çaldı. O zamanın pısırıklığı da var işte, açtım iki geveledim hiç isme bakmadan. En güvendiğim dostum, can yoldaşım dediğim adamdı; adı batsın orospu çocuğunun. Şerefsiz herifle geçen konuşmalarımız aklıma mıh gibi kazındı, o günkü konuşmalar aynen şöyleydi:

O: Nerdesin lan ?
Ben: Ne diyon amına koyim, sen kimsin?
O: Ben ***, tanımadın mı kaç yıllık arkadaşın.
Ben: Sen miydin ya, sahildeyim kardeşim geziyorum sen nerelerdesin?
O: Neyse kes zırvalamayı, Başaktan uzak dur. Artık sevgilim, en ufak bi ters hareketinde seni öldürürüm.
Ben: Senden korkan senden beter olsun lan, adamsan yerini söyle geberticem seni !

Öyle işte, en sevdiğim dostum beni öldürmekle tehdit etti. Ben, yenilmezliğin zevkini tadan Mentalist Adam, ilk darbemi dost cepheden aldım. İşte o günden başladı kızlara düşmanlığım.

Şöyle düşünün, benzetmelerim güzeldir bak gelen mesajlarda onu fark ettim. Neyse, betimlemeye geçiyorum.

Filmlerde olduğu gibi, hani bir tane çocuk bir yere yeni gelir oranın godaman bebeleri artistlik yapar laf dalaşı olur falan sonra yeni geleni toplanıp evire çevire döverler. Sonra o yeni gelen çocuk giderken bi adam gelir onu kulübüne götürür. Orada kas yapar, antrenmanıymış, idmanıymış… Hazırlanır, sürekli içerisinde bir intikam duygusu vardır. Sonunda gider hepsinin ağzını yüzünü dağıtır egemenliği alır hani.

İşte, aşk mahallesine yeni girmiştim. Oranın sahipsiz meleğine sahip çıkmaya çalışırken dost dediğin adam gelip onu alır. Sonra tehdit eder, hayattan çok fena bir tokat yersin. Sonra yıllarca tecrübe edinirsin, ve birden bi adam çıkar karşına. Seni yanına alır. O usta yoda falan değil eheheh. Seni bir süre eğitir, sonra kendini hazır hissedersin. Bazen ustana bile kafa tutarsın, o usta seni evire çevire siker adam eder geri. Sana mütevazi olmayı aşılar. Yıllar, aylar, günler geçer. Bir gün o hocan “yolun açık olsun evlat..” der. Tam donanımlı bir intikam makinesi haline gelirsin.

Her bi siki önceden araştırmıştım, fakat çöm olduğum için onları anlamamıştım bir de yanlış öğrenmiştim bu yüzden bir şey yapamamıştım. O hoca bana yolumu gösterdi, bulamadığım taktiklerde kendi taktiğimi üretmeyi gösterdi…

Bu şekilde ortamın aranan kanı oldum, herkesten üst bir rütbede gibi olmuştum ve tam bir “mentalist adam” olmuştum. O hocam gibi her şeyin gelebileceği en son nokta oldum. Her şeye gücüm yeter oldu. Psikoloji dünyasının piri olmuştum. Söylediğim 4 cümlenin dördünde de ayrı telkin, ve her istediğimi yaptırabilme gücü…

Vay be, vay amına koyayım. Hassiktir.

Ve beklenen gün geldi, intikam günü. Beni süründüren Başak’ı süründüremesem de o nesilden intikam alma isteği. Çünkü ben yeniden doğmuştum. Etrafımdaki bütün herkesi kendimden uzaklaştırmıştım. Artık yalnızdım.

Kocaman hayat maratonunda tüm destek ekipmanlarımı bıraktım yani. Ve etrafımdakilerin beni sadece çıkarları doğrultusunda kullandıklarını öğrendim ; onları hayatıma geri alma isteğim iyice azaldı… Birden önüme bir kız çıktı, eheheh tesadüfe bak seeen.

Ama kız harbi taştı, biraz da zengin. Entel bi ergen gibi “dünya benim eheh heheh swh :)))))))))))” ayağına yatan bi kız. Tanıştık falan, stratejiyi bildiğim için hemen ele geçirdim onu. Tam 6 ay, dile kolay. 6 ay boyunca denek gibi kullandım, karakterler arası değişiklik yaptım, istediğim gibi şekillendirdim ve artık tek bir kişiye bağlı kalmaktan sıkıldım. Test aşaması bitti, artık beta sürümü yayınlayabilirdim. Kızı 6 ay sonra terk ettim, bok yoluna girdi kız. Hayata küstü, hatta intihar bile etti. Neyse, kız en son psikolojik tedaviye başlamıştı duyduğum o amına koyayim. Doğal tabi, karakterler arası geçişten laşk olmuştu ehehehehehe. Tek o değil, onun dışında bıraktığım hiçbir kız kendine gelemedi, aylar geçmesine rağmen hala seni seviyorum diyenler var. Ordu kurmalarından korkuyorum lan, psikolojik sikiş yaşayanlar ordusu. Ahahaha, sabahın bir körü ne güldüm lan.

Yılların acısını taşıyan Mentalist adam, artık intikamını almaya başladı (cinayet romanı yazıyo gibi hissettim afdalşsjgadgşkjdş). Kendimi aştım, artık telkin işini bedenime serpiştirmiştim. Bedenimle herhangi bir konuşmanın gidişatını değiştirip, vatani bir mesele bile olsa boktan bir konuya getirip geri o önemli konuya getirebiliyorum ve karşıdaki bunu iyi bir şeymiş gibi anlıyor.

En ilginç yanı bu konu değişimini kendilerinin yaptıklarını sanıyorlar.
Çok garip değil mi ?
Karşıdaki kişinin senin düşüncelerine etki edebilmesi ?
Senin ruh halini ŞAŞKINLIK olarak değiştirmesi?
Ve senin buna inanamaman, inkar etmen…
Tuhaf gerçekten değil mi ?

Mesela sen, bu yazıyı okuyan sen. Karşımda olsan, herhangi bir konuyu konuşsak. O konuda bana boyun eğip benim düşüncelerini kabul etmeni bedenimle telkin edebilirim. Böyle ilginç yanlarım da vardır hani.

Bak bana bunu okuyan insan, karşındaki sıradan bir yazar değil…
İnsanların dikkatini farklı yöne çekip, istediği gibi kontrol edebilen bir yazar.
İstediği an, sadece istemesi yeten ve her istediğini hayata geçirebilen bir yazar.
Her şeyin gelebileceği en son nokta olan bir yazar…
Bir kişinin delirmesine yol açabilecek bir yazar…

Sıradan insan taklidi yapmam seni ve sizi yanıltmasın…
Dünya sıradan insanların zeki taklidi yaptığı bir yerdir.
Adamı ruh halinden ruh haline sokarım konuşmam içerisinde, ruhu bile duymaz…
Ve işin en güzel yanlarından birisi, bunu inkar ederler.
Fakat yapan yapıyor, bilin yani.

Bu yazıyı yazma amacımı ben bile bilmiyorum amına koyayım, fakat blogun boş durmasından iyidir. Bu yazı sizin kendinize güveninizi, başarı oranınızı arttıracak bir yazıdır. Bu yazı, bir hayatın değişimini anlatan bir yazıdır. Ve bu yazı…
Hayatta ne yapıp yapmamanız gerekeni anlatan bir yazıdır.

Hadi selametle.






Not: Bu yazı başta Ahmet Kaya ve diğer slow türkülerle akabinde metal ve R&B şarkılarla devam eden bir playliste göre yazılmıştır. Adamı hassas noktalarından vurmak amaçlanmıştır, üzerinde çalışılırken sessiz bir oda içinde  karanlıkta dalgın dalgın oturulan bir vakitte cama arkadaş tarafından atılan taştan dolayı sandalyeden “annannnıskkyyyyym” tepkisiyle düşme sahnesine şahit olunup defalarca işeme ve sıçmak için tuvalete kalkılmış; ayrıca birçok olaya tanıklık etmiş bir yazı dizisidir.